27 Mart 2010 Cumartesi

CURSORIAL TEORİYE GÖRE UÇUŞUN KÖKENİ VE YANILGILARI


Cursorial teori, iki ayaklıların, koşarken gerçekleştirdikleri bir dizi sıçrayış ile uçmayı başardıklarını öne sürer. Sıçrayış mesafeleri arttıkça, kanatların denge ve itici kuvvet için kullanıldığını, bunun da başka herhangi bir ek vasıtaya gerek kalmaksızın uçma ile sonuçlandığını varsayar. Bu ütopik varsayımı açıklama girişimi iki şekilde olmuştur:

Böcek Ağı Modeli

Bu model, iki ayaklı canlılarda ön kolların serbest hareket edebildiğini, böylece avların daha kolay yakalanabildiğini öne sürer. Zaman içinde tüyler genişledikçe, kanatların, kovalama ve vurma yöntemiyle böceklerin yakalanması için daha iyi bir alet halini aldığını iddia eder. İddiaların devamı ise ön ayak büyüdükçe, hareketin bugünkü kanat çırpma yöntemiyle uçuşa dönüştüğü şeklindedir.


HAYALİ ÇİZİM

Evrimci senaryolardan biri de, dinozorların kollarının, saniyede 1.000 kere kanat çırpabilen sinekleri yakalamaya çalışırken kanatlara dönüştüğü şeklindedir. Bu gülünç iddialar günümüzde karikatürlere konu olmaktadır.
Bu iddianın, evrim teorisine açıklama getirebilmek için yapılan zorlama bir model olduğu ortadadır. Bilinçsiz evrim mekanizmalarının canlı için neyin faydalı neyin faydasız olduğunu tespit etmelerini; bu tespit doğrultusunda öngörülü davranarak, canlının vücudunda gerekli değişiklikleri meydana getirmelerini beklemek son derece akıl dışıdır. Zararlı ve rastgele etkileri olan mutasyonların, canlılara faydalı değişimler sağlaması, gerçekleşmesi imkansız bir hayalden başka bir şey değildir. Kaldı ki bu teori, mutasyonların olumlu etkiler sağlayabileceği varsayılsa bile tutarsızdır. Çünkü kuşlar yukarı aşağı kanat çırparlar; ama böcekleri yakalamak için kullanılan hareket, uçuş hareketinden daha farklıdır. Böyle bir amaç için kuşların kanatlarını öne geriye hareket ettirmeleri gerekmektedir. Bu durumda böcek yakalamaya çalışan bir canlının, kollarının kanada dönüşmesi bir dezavantaj olacağı için, zaten böyle bir değişime ihtiyaç yoktur. Bu da evrimci iddialar açısından çelişkili bir durumdur. Çünkü evrimciler organların ihtiyaca göre geliştiğini iddia ederler.

Ayrıca evrimcilerin iddiaları doğrultusunda böcek yakalamaya çalışan canlıda kanat ve tüyler oluşsaydı, bu kanatlar ve tüyler avlanmak için kullanıldıklarında hasar görürlerdi. Bu da böcek ağı modeli iddiası açısından bir çelişkidir.
Eğer bir canlı kollarıyla böcek yakalamaya çalışırken kolları evrimleşseydi, canlının kollarında, avını yakalaması için, havanın geçişini sağlamak amacıyla (sineklik benzeri) hava deliklerinin olması gerekirdi.8 Ancak kuşların kanatları bu tür deliklere sahip değildir; tam olarak uçmak için yaratılmışlardır. Nitekim bilinen en eski kuş olan ve kusursuz bir uçuş anatomisine sahip olan Archæopteryx'in kanatlarında da hava delikleri yoktur. Bu da, onun bu yöntemle böcek yakalayamayacağını gösteren delillerden biridir. Sonuç olarak, tüm bunlar söz konusu modelin geçersizliğini ortaya koymaktadır.

Kanat çırpma modeli

Bu model, söz konusu canlıların avlarını çeneleriyle yakaladıklarını, havaya sıçrarken de ön ayaklarını iki yanlı dengeleyici olarak kullandıklarını iddia eder. Ön ayaklardaki büyümenin, kaldırma gücünde dakikalık gelişmelere neden olduğunu, bunun da daha ileriye sıçramalarını ve daha iyi avlanmalarını sağladığını varsayar. Zaman içinde meydana gelen sözde kanat uçlarındaki gelişmelerin ise kaldırma kuvvetini artırdığını ve bunun daha güçlü bir uçuşu mümkün kıldığını savunur.

Kuş kanatlarındaki kompleks tasarım, uçuşun rastlantısal mekanizmalarla açıklanmasının imkansız olduğunu gösterir. Bunu gösteren en önemli gerçek, bu mükemmel tasarımdaki indirgenemez kompleksliktir. Kanadı oluşturan parçalar aynı anda ve kusursuz olarak var olmalıdır. Herhangi birinin eksikliği durumunda diğer parçaların varlığı hiçbir anlam ifade etmeyecek ve sistem çalışmayacaktır.
Bu modele ait iddialar da son derece temelsizdir. Herşeyden evvel bir canlının sürekli yaptığı hareketlerden dolayı, vücudunda birtakım değişimler meydana gelmesi mümkün değildir. Üstelik böyle bir olayın meydana geldiğini farz etsek dahi, bu özelliklerin bir sonraki nesle aktarılması mümkün değildir. Bu, genetik biliminin bilinmediği bir dönemde Fransız biyolog Lamarck'ın ortaya attığı, ancak sonrasında açıkça çürütülmüş olan bir iddianın devamıdır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Araştırma Yayıncılık)
Kanat çırpma modelinin tutarsızlıkları hakkında bilim adamlarının yaptıkları eleştiriler genel hatlarıyla şöyledir:

- İyice açılmış kanatlar sürüklenmeyi artırarak hareketi yavaşlatacaktır.
- Karada yaşayan, yem arayan bir hayvanın kanat çırpması bir avantaj değildir.
- Teori yer çekimini dikkate almamaktadır ve enerji açısından son derece verimsizdir.
- Düşük hızda ve yere yakın uçuş, yüksek hızda uçuştan daha gelişmiştir ve daha komplekstir.
- Uçuşta yem araştırmak dengesizlik anlamına gelir ve çok hassas koordinasyonla yüksek manevra kabiliyeti gerektirir. Uzun dengeleyici kuyruğa sahip sıçrayan canlılarda bu tür hassas kontrol mekanizması mümkün değildir.9

Bu eleştiriler, ilk akla gelen çelişkileri çok genel olarak ifade etmektedir. Bunların yanı sıra bu teoriler birçok açıdan geçersizdir. Örneğin evrimcilerin iddialarına göre uçuş öncesi dönemle aktif uçuş dönemi arasındaki kanat aşamalarını göstermesi gereken ara geçiş fosilleri yoktur. Yani daldan dala atlayan bir canlının kanatları oluşana kadar geçirdiği yarı kanat-yarı ayaklı ara fosillerine hiçbir yerde rastlanmamıştır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Arageçiş Açmazı, Araştırma Yayıncılık)

Dinozordan kuşa dönüşüm iddiasında olan evrimcilerin, bu iddianın delillerini fosil kayıtlarından bulup göstermeleri gerekir. Çünkü eğer dinozorlar kuşlara dönüşmüş olsalardı, tarihte bu değişimi yansıtan yarı dinozor-yarı kuş canlıların yaşamış ve fosil bırakmış olmaları gerekirdi. Evrimciler uzun yıllar Archæopteryx'in böyle bir geçişi temsil ettiğini iddia etmişlerdir. Oysa yeni edinilen bulgular Archæopteryx'in sürüngen benzeri özelliklerinin abartıldığını ve canlıyı "ilkel kuş" saymanın hiçbir dayanağı olmadığını göstermektedir. (Bu konunun detayları için bkz. "Archæopteryx Bir Ara Geçiş Formu Değil, Soyu Tükenmiş Bir Kuş Türüdür" Bölümü)

Ayrıca bu teoriler, tüylerin kökeni, beynin kompleks yapısı ve uçuş için gerekli olan üç boyutlu algısal kontrolün nasıl sağlandığı gibi konularda da hiçbir açıklama getirmezler.

Cursorial Teorinin Tarihi Gelişimi ve Geçersizliği
Cursorial uçuş teorisi ilk defa Samuel Williston tarafından 1879'da ortaya atılmıştı. Williston, nasıl olacağının detaylarından hiç bahsetmeden uçuşun bir dizi adımlarla -koşarak, sıçrayarak, yüksekten atlayarak ve süzülerek- evrimleşebileceğini ileri sürdü. 1907'de ve 1923'te Franz Baron Nopcsa, Williston'un iddialarını detaylandırarak kanatların canlının karada koşarken hız yapması için gelişmiş olabileceğini iddia etti. Ancak koşu hızını artırmak için kanatları kullanmanın canlılarda hiçbir benzeri yoktur ve gerilmiş kanatlar sürüklenmeyi artırır.10 Ayrıca bu teori kanatların ilk defa nasıl ortaya çıktığını açıklamaya dahi girişmez. Dünyanın en önde gelen ornitoloji (kuş bilimi) uzmanlarından biri olan Kuzey Carolina Üniversitesi Biyoloji Bölümü Profesörü Alan Feduccia bu teoriye "aerodinamik saçmalık" adını vererek görüşünü özetlemektedir.11

HAYALİ ÇİZİM


Evrimcilerin dinozordan kuşa dönüşüm senaryoları, masalları aratmayan çizim ve hikayelerle doludur. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, sadece hayal gücünün bir ürünü olan bu iddialar, aslında evrimcilerin çaresizliklerinin bir göstergesidir. Küçücük bir sinekteki uçuş sistemini açıklayamayan bir teorinin, dinozorların kuşa dönüştüğünü iddia etmesinin ne denli açık bir çelişki olduğu ortadadır.
Yaklaşık 50 yıl sonra Yale Üniversitesi Jeoloji Kürsüsü Profesörü John Ostrom, cursorial teorinin yeni bir versiyonunu ileri sürdü. Ostrom, kolların böcekleri yakalamaya çalışırken kanatlara dönüştüğünü söyledi. John Ostrom'un iddialarına göre tüyler, ilk önce izolasyon için çıkmış ve daha sonra uzamıştı.12 Bu "böcek teorisi" dört temel zeminde eleştirildi ve 1983'te Ostrom kendi hipotezini reddetmek zorunda kaldı.13 Bir ifadesinde teorisinin gerektirdiği ara formların yokluğundan şöyle bahsediyordu:
Herhangi bir pro-avis'e (uçuş öncesi canlıya) ait hiçbir fosil kanıtı yoktur. O tamamen kuramsal bir kuş öncülüdür...14
Ostrom'dan sonra bu teoriyi devam ettirmek isteyenler de tüylü kanatların koşma, sıçrama sırasında vücudun yönlenmesini kontrol etmek için gelişmiş olduklarını öne sürdüler. Ancak onlar da kendilerinden öncekiler gibi haklı eleştirilere hedef oldular.15 Örneğin Leeds Üniversitesi'nden Profesör Jeremy Rayner bu hipotezdeki canlının havaya doğru sıçradığında koşma hızında %30-40 düşüş olacağını hesapladı ki, bu sonuç uçuşta ciddi problemler oluşturacaktı. Bu durum karşısında Rayner şöyle bir sonuca vardı: Böyle koşullardaki bir uçuş için çok fazla enerji gerekecek, buna karşın uçuş hızı da son derece düşük olacaktı.16 Bu sebeple Rayner, öne sürülen bu modelde uçuş için gereken morfolojik, fizyolojik ve davranış özelliklerinin noksan olduğunu, bu nedenle de modelin başarısız olacağını savundu.17
Teksas Müzesi Teknik Üniversitesi'nden paleontolog Sankar Chatterjee de yapılan değişikliklere rağmen, cursorial teorinin biyomekanik yönden savunulamaz olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.18 Yer bilimleri profesörü ve paleontolog David. E. Fastovsky ile John Hopkins Üniversitesi Tıp Okulu'nda hücre biyoloğu ve anatomist olan David B. Weishampel de ilk kuşlarda koşmadan uçmaya geçiş için tatmin edici bir model bulamadıklarını ifade ettiler.19
Günümüzde denge için ön ayaklarını kullanan iki ayaklı canlı olmaması da önemlidir. Sadece benzer bir duruş şekline sahip kangurular (iki ayaklılık zorunluluğu, cursorial duruş, kısa ön bacaklar, uzun kuyruk açısından) teoriyi test etmek için bir örnek olabilir. Onlar iki ayakları üzerinde dururlar, fakat sıçrama sırasında kollarını ileri uzatmazlar, tam tersine kollar pasif bir role sahiptir. Ön kollarını sıçramanın hızını artırmak için uçuş vuruşu pozisyonunda tutmazlar. Paleontolog Sankar Chatterjee'nin ifadesiyle "Sıçramanın ortasında ve yere inme sırasında sürüklenme kuvvetini en aza indirmek için vücuda yakın, kıvrık şekilde dururlar."20
Evrimci bir biyolog olan Walter Bock ise cursorial teori ile ilgili iddiaların geçersizliğine şöyle değinmiştir:
Archæopteryx'in boyutunda karada yaşayan hiçbir küçük tetrapod bilmiyorum. (Örneğin, uçan-koşan bir form ya da ikincil bir uçuş veya bozulmuş uçuş formları) Bu ön ayakların koşma ya da sıçrama sırasında denge için kullanıldığı bir form da bilmiyorum.21
Cursorial teori evrimciler açısından çözümü mümkün olmayan problemlerle karşı karşıyadır. Bu teorinin temel argümanı olan "bazı sürüngenlerin böcek avlamak için ön kollarını uzun süre çırptıkları için kollarının kanatlara dönüştüğü" iddiası da büyük bir çelişki içermektedir. Çünkü kanat gibi son derece kompleks bir organın, sinek yakalamak için nasıl meydana geldiği hakkında hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Cursorial teorinin önde gelen savunucusu John Ostrom, her iki hipotezi savunanların bilimsel bir dayanakları olmadığını itiraf ederek iddiaları şöyle özetlemektedir:
Benim 'cursorial predator' teorim gerçekten de spekülatiftir. Fakat arboreal teori de aynı şekilde spekülatiftir.22
9. http://www.bsu.edu/web/00cyfisher/ origin_of_flight.htm
10. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 151-152; Phillip Burgers, Luis M. Chiappe, "The wing of Archæopteryx as a primary thrust generator", Nature, 1999, cilt 399, s. 60-62.
11. Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, Yale University Press, New Haven, CT, 1996, s. 98. 
12. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 153; Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, Yale University Press, New Haven, CT, 1996, s. 98-101.
13. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 153; Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, Yale University Press, New Haven, CT, 1996, s. 101.
14. John Ostrom, "Bird Flight: How Did It Begin?", American Scientist, Ocak-Şubat 1979, no. 67, s. 47.
15. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 155.
16. J. M. V. Rayner, "The Evolution of Vertebrate Flight", Biological Journal of the Linnean Society, 1988, cilt 34, s. 278.
17. J. M. V. Rayner, "The Evolution of Vertebrate Flight", Biological Journal of the Linnean Society, 1988, cilt 34, s. 278. 
18. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 155.
19. David E. Fastovsky, David B. Weishampel, The Evolution and Extinction of the Dinosaurs, Cambridge University Press, Cambridge, 1996, s. 313.
20. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 155.
21. W. J. Bock, "The arboreal origin of avian flight", Memoires of the California Academy of Sciences, 1986, cilt 8, s. 68.
22. John Ostrom, "Bird Flight: How Did It Begin?", American Scientist, Ocak-Şubat 1979, no. 67, s. 47.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder